KUTUPLAŞMADA KÜRESELLEŞMENİN ROLÜ

Zygmunt Bauman tarafından kaleme alınan Küreselleşme: Toplumsal Sonuçları (Globalization: Human Consequences) adlı kitap New York Columbia Üniversitesi yayını olarak 1998 yılında ilk kez yayımlanmıştır. Türkiye’de Ayrıntı Yayınları tarafından 1999 yılında yayımlanan kitabın dokuzuncu basımı 2020 yılına aittir. Küreselleşme kitabı, Türkçeye Abdullah Yılmaz tarafından çevrilmiştir. Küreselleşme olgusunun üzerindeki sis perdelerini aralayarak konuya yeni açılımlar kazandıran bu kitap, beş bölümden oluşmaktadır. Bölümlerin sıralanışı ise şöyledir: Zaman ve Sınıf; Mekan Savaşları: Bir Mesleki Başarı Raporu; Ulus Devletten Sonrası – Ama Ne?; Turistler ve Aylaklar; Küresel Yasa, Yerel Düzenler.

Yazar argüman olarak kullandığı toplumsal olaylar üzerinden uzaklık, hareketlilik, yerellik, zaman-mekan sıkışması, yurtsuzlaşma, turist ve aylak gibi kavramlar vasıtasıyla küreselleşmenin bütün bireyleri tesiri altına alan ve bizleri dönüşüme iten bir süreç olduğunu belirtirken aynı zamanda sürecin iki yüzlü bir madalyon misali birleştirdiği ölçüde ötekileştirdiğinin altını çizer.

Sosyolog Zygmunt Bauman, 19 Ekim 1925’te Polonya’nın Poznan kentinde Yahudi bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Bauman ve ailesi, 1939’da Nazilerin Polonya’yı işgal etmesi üzerine Sovyetler Birliği’ne göç etmek zorunda kaldı. Eğitiminin bir kısmını burada tamamlayan Bauman, üniversitede çalışmalarının devam etmesini istese de II. Dünya Savaşı’na katıldı. Savaşın sonunda yaralanan Bauman, 1945’te Berlin’in kurtuluşu için ‘Kızıl Ordu’ya katıldı. Polonya ordusunda binbaşı olunca ‘en genç binbaşı’ unvanını elde etti. Bu sırada sosyal bilimlerden felsefe alanında yüksek lisans eğitimine de başladı. (Smith, 1999, 38-39) II. Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra Varşova Sosyal Bilimler Akademisi’ndeki eğitimine devam eden Bauman, 1951’de iyi bir sosyalist toplumun fikirleri ve idealleri olacağına inandığı için Komünist Parti’nin resmi bir üyesi olmuş, 1953’te de akademik kariyerine başlamıştır. 1954 yılına geldiğinde doktora eğitimine başlamış, İngiliz işçi hareketi üzerine çalışmalar yapmıştır. 1960’ların başında Polonya sosyolojisi ile ilgili makaleler yayınlamış, kültür, günlük yaşam, İngiltere ve Amerika sosyolojisi hakkında sayısız kitap kaleme almıştır. 1966’da Polonya Sosyoloji Derneği Yönetim Komitesi Başkanlığı’na seçildi. 1968 yılında Polonyalı gençleri Komünist Parti ’ye karşı kışkırtmakla suçlandı. Varşova üniversitesindeki görevinden alındı ve sınır dışı edildi. İsrail’de, Kanada, ABD ve Avustralya gibi göçmen ülkelerinde yaşadı. 1971 yılında Leeds Üniversitesi Sosyoloji kürsüsünün başına getirildi ve 1990 yılına kadar bu üniversitede sosyoloji profesörü olarak akademisyenlik hayatını sürdürdü. 1989 yılında Amalfi Ödülünü ve 1998 yılında Theodor Adorno Ödülünü almıştır. 9 Ocak 2017 tarihinde 91 yaşındayken hayata gözlerini yuman Bauman sırasıyla Faşizmi, Reel Sosyalizmi ve Kapitalizmi bağımsız entelektüel kişiliğini koruyarak yaşamıştır.

  Bauman, doğduğu andan itibaren toplum içinde öteki olma durumunu yaşamış, Nazi işgaline uğrayan Polonya’da bir Yahudi olmanın zorluklarını ailesi ile birlikte sonuna kadar hissetmiş ve bu durumun etkilerini eserlerinde sıklıkla işlemiştir. Zygmunt Bauman, 1980’li yıllardan itibaren, Modernizm ile Totaliterizm arasındaki bağlantılar üzerine hem kuramsal hem de sosyolojik incelemeleriyle öne çıkmıştır. Bauman, aynı zamanda postmodernizm hakkındaki çalışmalarıyla da önemli bir yer tutmaktadır. Bancroft (2000, 283), Bauman’ın son zamanlarda sıkça postmodernite ile ilişkilendiriliyor olsa da son derece geleneksel ilgilere sahip bir sosyolog olduğunu ve onun postmodern çağda bir modernist veya postmodernliğin ilk Aydınlanma filozofu olarak anılabileceğini söyler.   Bauman’ı etkileyen isimler şöyle sıralanabilir: Anthony Giddens, Pierre Bourdieu, Karl Marx, Antonio Gramsci, Georg Simmel, Theodor Adorno, Hannah Arendt, Jacques Derrida.

Yazar, Küreselleşme: Toplumsal Sonuçları eseriyle enformasyon akışı, toplum, ulus-devlet, ekonomi gibi unsurların küreselleşmeyle nasıl değişim gösterdiğine dair okuyucunun zihninde yeni sorular oluşturarak cevapların beraber bulunmasında okuru teşvik eder. Küreselleşmenin toplumsal sonuçlarını toplumsal eşitsizlik, güvensizlik ve toplumsal bütünleşme bağlamında ele alan Bauman; hareket özgürlüğü, kutuplaşma, modern kentlerin toplumsal sorunları, suç, teknoloji, tüketim toplumuna gidiş, medya gösterilerinin arka planı ve planlı şehirleşmenin ne kadar düzeni sağladığı gibi alt başlıklara temas ederek bu sorunsallara cevap aramaya koyuluyor.

  Bauman, gerek yöntemsel tercihleri gerekse kavramsallaştırma becerisi ile sosyal bilimlerin pek çok sahasına önemli katkılar sunmuştur. Bunda hem düşüncesine kaynaklık eden kişilerin hem de yararlandığı kuramsal perspektiflerin önemli payı vardır. Bauman, küresel sorunlarla insanların hayatları, tüketim kültürü ile küresel açlık, göç ile güvenlik politikaları arasında ilgi çekici bağıntılar kurabilmekte ve bunları dikkat çekici bir üslupla dile anlatmaktadır. Eserde sunulan yorum çerçevesi ve ortaya konulan analizlerin de gösterdiği üzere Bauman’ın ele aldığı meseleler bilimsel değerini korumaktadır.

Zygmunt Bauman kitabının Zaman ve Sınıf başlıklı ilk bölümünde küreselleşme süreciyle oluşan kutuplaşmanın keskin bir uçuruma neden olduğunu dile getirir. Yazar aynı zamanda yerellikten kurtulan kişinin ortaya çıkacak sorunlardan da kurtulacağını şirketteki yatırım yapan insanlar örneği üzerinden anlatır. Birinci bölümün ilk alt başlığı olan Ortada Görünmeyen Toprak Ağaları, Tip 2’de yazar, geç modern dönemin kapitalistlerinin hareket kabiliyetlerini kısıtlayabilecek tek engelin idari makamların sermaye hakkındaki sınırlamaları olduğunu belirtir. İlk bölümün ikinci alt başlığı Hareket Özgürlüğü ve Toplumların Kendilerini Kurtarmalarında ise anlatılan uzaklığın toplumsal bir çıktı olduğudur ve mesafenin aşılmasındaki hıza ya da ekonomik açıdan düşünülürse o hıza erişim için harcanan maliyete göre uzaklık algısının değişkenlik gösterdiği vurgulanmaktadır. Kitabın ilk bölümünün son alt başlığında yani Yeni Hız, Yeni Kutuplaşmada ise altı çizilmek istenilen husus zamansal/mekânsal mesafelerin teknoloji aracılığıyla önüne geçilmesi durumunun belirli insanları yurtsuzlaştırdığı ve öteki insanların ise kimliklerini net bir biçimde ifade edememesine yol açtığıdır.

İkinci bölüm Mekan Savaşları: Bir Mesleki Başarı Raporu olarak belirlenmiş ve bu bölümde mekan bilincinin korunması ve biz duygusunun ancak farklı olanın dışlanması ve bireylerin tek tipleştirilmesi ile mümkün olacağı anlayışından bahsedilir. İkinci bölümün ilk alt başlığı olan Haritalar Savaşında modernleşmenin dünyayı cemaatler üstü devlet yönetimi için uygun hale getirme amacına hizmet ettiğinden dem vurulur. Kitabın ikinci bölümünün ikinci başlığında yani Mekanın Haritalandırılmasından Haritaların Mekansallaştırılmasına bölümünde ise tekel kurmanın kolaylaşması için şehrin haritanın mekan üzerindeki bir izdüşümünden öte anlamının olmaması gerektiği savunulur. İkinci bölümün üçüncü alt başlığı Agorafobi ve Yerelliğin Yeniden Doğuşu bölümündeki kilitlenen ev, araba kapıları, alarm sistemleri vb. gibi unsurların varlığı bize gösteriyor ki, çağımız her ne kadar modern olarak tabir edilse de insanlar arasındaki etkileşim güvensizlik üzerine kuruludur. İkinci bölümün son alt bölümü olan Panoptikondan Sonra Hayat Var Mı? kısmıyla Panoptikondan önce halkın halk içerisinden seçilenleri izediğini, Panoptikon ile beraber bazı seçilmiş yerellerin öteki yerelleri seyrettiğini ve Synopticona gelindiğinde yerellerin medya aracılığıyla küreselleri seyrettiği anlatılmıştır.

Kitabın üçüncü bölümü Ulus Devletten Sonrası-Ama Ne? ile yazar, devletlerin kendi varlığını sürdürebilmek için egemenliğinden çoğu zaman kendi iradesiyle vazgeçerek müttefik arayışına girmesi meselesini ele alır. Üçüncü bölümün ilk alt başlığı olan Evrenselleşme Mi, Yoksa Küreselleşme Mi? bölümüyle anlatılan küresel sahnenin devletlerin kendi aralarında değil, devlet grupları arasında birlikte barış ve yeri geldiğinde rekabet oyunun oynandığı bir konum halini almasıdır. Üçüncü bölümün ikinci alt başlığı Yeni Mülksüzleştirme: Bu Kez Devletinki aracılığıyla yazar, hareket özgürlüğünün aslında toplumsal meselelerin kolektif eylem şeklinde çözülmesini kısıtladığı sorunsalına yer verir. Üçüncü bölümün son bölümünde yani Hareketliliğin Küresel Hiyerarşisini bir alıntı yaparak aktarmanın yerinde olacağını düşünüyorum. Washington Politika Araştırma Enstitüsünden John Kavanagh şöyle diyor; “Aslında, küreselleşme bir paradokstur: Çok az sayıda insana çok büyük faydalar sağlarken, dünya nüfusunun üçte ikisini dışarıda bırakır ya da kenara iter.

Eserin dördüncü bölümünde, Turistler ve Aylaklar, günümüz endüstrisinin cezbetme ve ayartmaya dayalı olarak üretim yaptığı vurgulanır. Dördüncü bölümün ilk kısmı olan Bir Tüketim Toplumunda Tüketici Olmakda tüketime dayalı ekonomi mantığının tüketiciyi doyumunun anında olması gerektiği fikrine ittiği belirtilir. Dördüncü bölümün ikinci alt başlığında, Hareket Ettikçe Bölünüyoruz, tüketici toplumunda birinci ya da ikinci dünyanın insanı olmayı belirleyen etkenin tüketicilerin hareketlilik seviyeleri olduğunun altı çizilir. Dördüncü bölümün üçüncü kısmında, Dünyayı Mı Dolaşıyoruz Yoksa Dünya Mı Geçip Gidiyor?, aylak ve turist ayrımı üzerinden küreselleşmenin kimin lehine bir oluşum olarak tasarlandığı tartışılır. Dördüncü bölümün son başlığı Anca Beraber Kanca Beraber turist ve aylağın her ne kadar iki uç kutbu temsil etse de tüketim söz konusu olduğunda tüketici olarak aynı noktada kavuştuğu söylemine dayanır.

Eserin son bölümüne, Küresel Yasa, Yerel Düzenler, geldiğimizde karşımıza güvenlik kaygıları çıkar daha da açarsak bu bölümde yazarın sorguladığı ‘suçlular devletin adaletinde yargılanıyorken gerçekten her sorun adil bir şekilde mi çözülüyor?’ sorusunun yanıtıdır. Beşinci bölümün ilk kısmında, Hareketsizlik Fabrikalarında, iddia edilen nokta ıslah amacıyla inşa edilen hapishanelerin mekânsal bir sınırlamaya mı dönüştüğüdür. Son bölümün ikinci alt başlığı olan Islah Sonrası Çağda Hapishanelerde hapishanelerin gerçek işlevi nedir; yasa ve düzen acaba gerçekten birlikte mi ilerliyor sorusu gündeme getirilir. Beşinci bölümün bir diğer alt başlığı ise Güvenlik: Ele Gelmez Bir Amaç İçin Elle Tutulur Bir Araçtır ve bu kısımda dikkat çeken nokta hayatın değerinin hareket ile ölçülmesinin doğru olacağı ve korkulanın hapsedilmek ve dönüşüme uğramamak olduğudur. Kitabın son bölümünün son başlığı Düzen Dışı Olmakta vurgulanan husus ise suçun her zaman alt sınıflarla, kentin gettolarında yaşamını sürdüren yani yerel olanla beraber anıldığı gerçeğidir.

Yazarın bu kitap bağlamında kullandığı önemli kavramları ve anlamları belirtmek gerekirse;

  • Küyerelleşme: Sermayenin, finansın ve tüm öteki seçim ve eylem kaynaklarının, hareket etme özgürlüğünün yoğunlaşması süreci.
  • Aylaklar: Tüketim potansiyeli kısıtlı olanlar
  • Turistler: Yeterli kaynağa sahip olanlar
  • Küreselleşme: Ürünlerin, fikirlerin, kültürlerin ve dünya görüşlerinin alışverişinden doğan bir uluslararası bütünleşme sürecidir.[1]
  • Panoptikon: Hapishane reformu öncülerinden Jeremy Bentham’ın önerdiği; çalışkan, üretken, ahlaklı insanların yetiştirildiği hapishane sistemi.
  • Synopticon: Küçük azınlığın, büyük çoğunluk tarafından dikizlenmesi işlemidir.
  • Enformasyon: Karar vermeyi kolaylaştıracak biçimde verilerin toplanması, şekillendirilmiş ya da işlenmiş olan verilerden meydana gelen gerçeklik ve sayılardır.
  • Agorafobi: Alan korkusu

Küreselleşme ile hıza ve mekân üstü niteliğe erişen küreseller oluşurken, bu hızı elde edemeyen ve mekânsal bağlardan kurtulamayan insanlar daha da yerelleşmiştir; dolayısıyla toplumun içerisindeki homojen yapılar bozulmaya başlamış ve bireyler arasındaki kutuplaşmalar çoğalmıştır. Küreselleşme ile kültürel hafıza sürekli kendini güncellerken toplum içindeki ortak hafızayı ve kültürü kaybeden bireyler arasında parçalanmalar yaşanmaktadır. Küreselleşme gelişmiş ülkelere daha fazla zenginleşmeyi vaat ederken zengin ülkelerle yoksul ülkeler arasındaki ekonomik gelir uçurumunu daha da yükseltiyor ve gelişme yolundaki ülkelerin ekonomileri krizler yüzünden iniş çıkışlara maruz kalıyor. Küreselleşmenin meydana getirdiği yeni iktisadi mekanizmalar gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkeler üzerinde daha baskın bir denetim mekanizması kurmalarına olanak tanımaktadır. Yeni küresel kültür yerel kültürleri zayıflatarak toplumun kendi kültürüne yabancılaşmasına neden olur. Küreselleşme temas ettiği her şeyi tek tipleştirme amacını gütmektedir.


[1] Al-Rodhan, R.F. Nayef and Gérard Stoudmann. (2006).Definitions of Globalization: A Comprehensive Overview and a Proposed Definition.

Bauman’ın bu eserini kuramsal bir çerçeveye oturtmak istersek; küreselleşme ve topluma yansıyan sonuçlarından hareketle yapısal işlevselciliğe yöneltilen eleştiriler ve Wallerstein’ın Dünya Sistemleri Teorisine yakın bir çizgide durduğunu söyleyebiliriz. Kitabın Değişim Sosyolojisi açısından değerini izah etmek gerekirse; toplumsal değişmeyi sorunsallaştırması bakımından önem arz etmesinin yanında modern kapitalist sistemi, tüketim ve enformasyon toplumunu anlamamıza imkan sağladığı için kitap uzun bir süre daha okuyucuyu düşünmeye ve sorgulamaya yöneltecektir.

KAYNAKÇA

  • Bauman, Zygmunt (2020). Küreselleşme: Toplumsal Sonuçları”, (Çev. Abdullah Yılmaz), İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
  • Smith, David (1999). “Zygmunt Bauman Prophet of Postmodernity”, Cambridge: Polity Press.
  • https://tr.wikipedia.org/wiki/Zygmunt_Bauman
  • Bancroft, A. (2000). “Closed Spaces, Restricted Places: the Resurgence of Politics in the Work of Zygmunt Bauman”, Contemporary Politics.
  • Ertoy Muhammed ve Yalçın Haydar (Aralık 2017). “Bauman’ın Sosyolojisi ve (Sosyal) Bilime Bıraktığı Miras”, SDÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 42, ss. 183-198.