İktisat Sözlüğü

İktisadi Terimler Sözlüğü:

A

A: Ülke, kurum ve yatırım araçlarının yüksek güvenilirlik aralığını gösteren ve derecelendirme kuruluşu tarafından verilen not. [A`nın sayıları arttıkça güvenilirlik derecesi yükselir; işaret değişiklikleri her bir konum için olumlu veya olumsuz gelişmelere işaret eder. ( AA, AAA, A+, AA- VB.)]

AAFDI: bk. Afrika Kalkındırma Bankaları Birliği

AAET: bk. Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu

AB:bk. Avrupa Birliği

ABD-Kanada Serbest Ticaret Anlaşması: (US- Canada Free Trade Agreement) Amerika Birleşik Devletleri İle Kanada arasında sanayi malları ticaretini konu eden ve serbest ticaret bölgesinin (NAFTA) kuruluşunu sağlayan 1988 yılında imzalanmış anlaşma. krş. serbest ticaret bölgesi.

Abramovitz yakınsama önsavı: (Abromovitz convergence hypothesis, Abromovitz catching up hypothesis) az gelişmiş ülkeler ile gelişmiş ülkeler arasında teknoloji, verimlilik ve kişi başına gelir farkları büyüdükçe özellikle sosyal yeteneğe sahip az gelişmiş ülkelerin gelişmiş ülkelerden transfer edecekleri teknoloji ile gelişmiş ülkeleri yakalama olasılıklarını arttıracaklarını ileri süren ve Abramovitz tarafından geliştirilen önsav.

ABS: bk.analitik bütçe sınıflandırılması

Absorbe etmek: bk.soğurma

AB-Türkiye Gümrük İşbirliği Komitesi: (Customs Cooperation Committe) Türkiye AB Ortaklık Konseyi kararıyla kurulan, Ankara Anlaşması ve eklerinin gümrükle ilgili hükümlerinin yerinde ve doğru bir biçimde uygulanmasını ve taraflar arasında idari işbirliğini gerçekleştirmek üzere görevlendirilen teknik kurul.

Abu Dabi Gelişme Fonu: bk. Abu Dabi Kalkınma Fonu

Abu Dabi Kalkınma Fonu: (Abu Dhabi Fund For Development-ADFD) Başlangıçta, yalnızca Arap ülkelerine kredi açma, garanti sağlama veya önemli projelere katılma biçiminde iktisadi yardımda bulunmak üzere Abu Dabi hükümetince 1971 yılında kurulan, daha sonra tüm İslam ülkelerini yardım kapsamına alan kuruluş.

AB Yeniden Yapılandırma, Kalkındırma ve İstikrar Yardım Programı:(Community Assistance for Reconstruction, Development and Stabilization) Avrupa Birliği`nde Güney Doğ Avrupa ülkelerinin iktisadi istikrarını ve birliğe giriş süreçlerine etkin katılımını desteklemek amacıyla 2000 yılı sonunda Birlik tarafından oluşturulan teknik mali yardım programı.

Acente: (Agent, branch, office) Bir kuruluşa bağlı olmaskızın sözleşmeye dayanarak belirli bir yer ve bölge içinde sürekli olarak ticarethane veya işletmeyi ilgilendiren işlerde aracılık eden, bunları o işletme adına yürüten gerçek veya tüzel kişi.

A cetveli: Bütçe yasasında hükme bağlanan ödeneğin dağılımını gösteren gider cetveli.

Acil ihtiyaç kredisi: bk. Artı para

ACP ülkeleri: bk. Afrika, Karayip ve Pasifik ülkeleri.

Acyo: (agio) 1.Değer farklılığı.
2. Bankaların bankacılık işlemleri nedeniyle müşterilerinden tahsil ettikleri her tür komisyon, faiz, haberleşme bedeli.

Acyo faiz kuramı: (Agio theory of interest) Faizi, kişilerin paraya bu gün verdikleri değer ile gelecekte biçecekleri değer arasındaki farka dayanarak açıklayan ve Avusturyalı iktisatçı Böhm-Bawerk( 1851-1914) tarafından ortaya atılan kuram.

Acyotaj: (agiotage) Kazanç sağlamak amacıyla ticari ahlaka aykırı veya yasa dışı işlemlerle oluşturulan fiyat(değer) farklılıkları. krş. borsa spekülasyonu, yönlendirim.

Acze düşme: bk. borçları ödeyememezlik.

Acze düşmek: bk. borçları ödeyememezlik.

Açığa dayalı harcama: bk. açık harcama

Açığa imza: (blank signature) Bir mali belgenin, koşulları tamamen veya kısmen sonradan yazılmak üzere ilgililer tarafından imzalanması durumu.

Açığa satış: bk. yoktan satış.

Açık: (deficit) 1. Gelirin gideri karşılamaması durumu. 2. bk. gedik.

Açık artırma: (auction, open overbidding, open bidding) Bir malın veya işin daha önceden ilan edilen yer ve zamanda en yüksek fiyatı verene satılması. krş. kapalı artırma.

Açık atölye: (open shop) İşlendirmek için sendika üyeliğinin önkoşul olmadığı, diğer bir deyişle sendikalığın zorunlu görülmediği şirket.

Açık atölye sistemi: (open shop system) İşe başlamadan önce sendikaya üye olmanın ön koşul olmadığı sistem.

Açık bono: (blank bill) Tutarı ve hamili belirtilmeden sadece açığa imza ile düzenlenmiş bono.

Açık bütçe politikası: (policy of deficit budget) Bilinçli olarak bütçe açığı verilmesi politikası.

Açık ciro: (blank endorsement) tahsil edilecek kişinin adı yazılmadan yalnızca arkası imzalanarak çeklerin ve diğer ticari senetlerin devredilmesi hali.

Açık çek: (blank check) Borçlunun alacaklıya sonsuz güven duyduğu durumlarda ödenecek miktar boş bırakılarak düzenlenen çek.

Açık ekonomi: (open economy) iktisadi etkinlikler arasında dış dünya gelir ve giderlerinin de yer aldığı soyut makro iktisadı model. krş. kapalı ekonomi

Açık eksiltme: (open underbidding, adjudication, invitation for tenders, reverse auctioning) Sözlü teklif yöntemiyle gerçekleştirilen eksiltme. krş. kapalı eksiltme.

Açık emir: (open order) Borsa oyuncusu tarafından geçerlilik süresi belirtlilmeden verilen emir.

Açık fatura: (open invoice) Karşılığının ödenmediği üst kısmında yer alan kaşe ve imza ile gösterilen fatura. krş. kapalı fatura.

Açık finansman: (deficit financing) Bütçe açığının Merkez Bankası kaynakları kullanılarak kapatılması.

Açık girdi-çıktı akım tablosu: ( open table of input-output flow) Sırasıyla aramal istemi, sonul mal istemi, temel girdiler ve sonul isteme giren dolaysız faktör girdilerinin yer aldığı dört bölümden oluşan ve sonul istemdeki değişmelerin kesimlerarası yapı üzerindeki etkilerini tahmin etme olanağını sağlayan girdi-çıktı akım tablosu.

Açık harcama: (deficit spending) Toplam talebi artırarak deflasyonist gediği kapatmaya yönelik harcamalar. krş. deflasyonist gedik.

Açık hesap: ( open account) 1.Mal ticaretinde satıcı ile alıcı arasında güven esasına dayalı bir tür satıcı kredisi. krş. satıcı kredisi. 2. bk. artı para

Açık ihale usulü: idarelerce mal ve hizmet alımları ile yapım işlerinin ihalelerinde bütün isteklilerin teklif verebileceği ihale yöntemi. krş. açık teklif yöntemi.

Açık işsizlik: (open unemployment, involuntary unemployment, forced unemployment, clear unemployment, unconcealed unemployment) Geçerli ücret düzeyinde, çalışma isteği ve gücünde olduğu halde kişinin kendi iradesi dışında işsiz kalması durumu.

Açık kabul: ( acceptance in blank, blank acceptance) Tutarı veya süresi belirtilmemiş bir poliçenin lehtar tarafından alınıp kabul edilmesi.

Açık kapı politikası: (open door policy) Yabancı malları bir ülkeye serbestçe sokma politikası.

Açık kapı siyaseti: bk. açık kapı politikası

Açık keşide: (drawing in blank) Üzerinde bulunması zorunlu bazı unsurlara ilişkin bilgiler yazılmadan düzenlenerek lehtara verilen poliçe veya bono.

Açık Kredi: 1. bk. karşılıksız kredi. 2. (open credit) Cari hesaplarda bankaların düzenli gelirine, aylık maşına, ücretine, tasarruf hesabı, taşınmaz malları vb. gibi servetine bağlı olarak müşterilerine açtığı otomatik kredi.

Açıklanan Değişken: bk. bağımlı değişken.

Açıklanmış karşılaştırmalı üstünlükler: (revealed comparative advantages, RCA) Ülkelerin karşılaştırmalı üstünlüklerini ticaret öncesi iç değişim oranlarından hareketle belirlemedekiş zorluk nedeniyle gerçekleşen dışsatım değerleri veya paylarını dikkate alarak açıklanmış karşılaştırmalı üstünlükler dizini yardımıyla B. Balassa tarafından hesaplanan rekabet gücü.

Açıklanmış karşılaştırmalı üstünlükler dizini: ( revealed comparative advantages index, RCAI) Ülkenin rakip ülke ile karşılaştırıldığında bir malda rekabet gücü olup olmadığını, toplam dışsatım içinde o malın dışsatım payı ile aynı malın rakip ülkenin toplam dışsatımı içindeki payını birbirlerine oranlayaral hesaplayan ve B.Balassa tarafından geliştirilen dizin. [ Dizin değerinin 0,5`ten büyük olması ülkenin söz konusu maldaki açıklanmış karşılaştırmalı üstünlüğünü göstermektedir.] krş. karşılaştırmalı dışsatım başarım dizini.

Açıklanmış Tercihler Kuramı: (theory of revealed preferences) Tüketici dengesi çözümlemesinde, farklı gelir-fiyat seçenekleri karşısında tüketicinin gerçek tercihlerine dayanarak oluşturulan kuram.

Açıklayıcı değişken: bk. bağımsız değişken.

Açıklık ilkesi: bk. bütçenin açıklık ilkesi.

Açıklık prensibi: bk. bütçenin açıklık ilkesi

Açık maliyet: (explicit cost) İşletmenin mal ve faktör piyasalarından satın aldıkları aramalları ve ve tüketim faktörleri dolayısıyla katlandıkları maliyet. krş. gizli maliyet.

Açık pazar: (open market) Uluslararası alım satım işlemlerinde gümrük vergileri, kota gibi piyasa dışı müdahalelerin olmadığı ülke pazarları.

Açık piyasa işlemleri: (Open market operations) Merkez Bankasının piyasadaki para sunumunu genişletmek veya daraltmak amacıyla hazine bonosu, devlet tahvili, altın ve döviz alım satımı yapması.

Açık poliçe: (open cover) Gönderilecek malın çok ve çeşitli olduğu durumlarda eksik bilgiler sonradan tamamlanmak koşuluyla yapılan sigorta sözleşmesi.

Açık pozisyon: (open position) 1. Genellikle dışalımcılar ve dışstaımcıların veya uluslarası mali yatırımcıların döviz risklerine karşı önlem almamaları yüzünden borçların alacaklardan fazla olması durumu. 2. Vadeli işlem piyasalarında alınmış ve henüz kapatılmamış yerli ve yabancı para borçlarının alacaklardan daha fazla olduğu durum.

Açık teklif usulü: bk. açık teklif yöntemi

Açık teklif yöntemi: (open bidding) Satın alınacak malın veya hizmetin tahmin edilen bedeli, bütçe kanunu ile saptanan tutarı geçmeyen ihalelerde uygulanan ve isteklilerin bir arada bulunarak açıkça yarışmalarına izin verilen ihale yöntemi. krş. açık ihale usulü.

Açık uçlu finansal kiralama: bk. açık uçlu kiralama.

Açık uçlu fon: ( open-end fund, open end trust, mutual fund) yeni hisse senedi çıkarılıp halka arz edildikçe sermayesi değişen, bu nedenle sabit hisseli sermayesi bulunmayan taşınır değerler yatırım fonu. krş. kapalı uçlu fon.

Açık uçlu kiralama: (open-end leasing, open-end lease= Sözleşmeden belirlenen koşullara uyulması halinde kiralama dönemi sonunda kiralanan varlığın mülkiyetinin kiracıya geçtiği finansal kiralama türü. krş. kapalı uçlu kiralama.

Açık uçlu yatırım ortaklığı: (open-end investment company) Açık uçlu fon etkinliğinde bulunan yatırım ortaklığı.

Açılan cobweb: bk. açılan örümcekağı.

Açılan örümcekağı: ( divergent cobweb ) Tarım ürünleri piyasasında mutlak değer olarak istem fonksiyonunun eğiminin, sunum fonksiyonunun eğiminden küçük olduğu durumda, doğa koşullarında ortaya çıkan bir olağandışılığın, dönemler itibarıyla fiyatı, piyasa denge fiyatından giderek uzaklaştırması.

Açılış bilançosu: (opening balance sheet )Yeni bir firmanın etkinliğe başlamadan hemen önceki ya da etkinlik halinde bir işletmenin yeni bir hesap dönemi eşiğindeki durumunu gösteren bilanço.

Açılış fiyatı: (opening price) Her türlü alım satımın yapıldığı piyasada işlemin yapıldığı ilk fiyat.

Açılış fiyatıyla emir: (opening price order) Borsada ilk seansın başında kaydedilen fiyat ile alım ya da satım yapılmasını öngören emir.

Açlık sınırı: (household-level hunger, hunger line, starvation line) Gıda yoksulluğu konumundakilerin gelir düzeyi. [Türkiye’de açlık sınırı dört kişilik aile için hesaplanmaktadır.]

Adat: Faiz hesaplamalarında kullanılan ve faize esas olan anapara miktarı ile gün sayısının çarpılıp yüze bölünmesi sonucu bulunan miktar.

ADB: nk. Asya Kalkınma Bankası.

Ademimerkeziyetçilik: bk. yerelleştirme.

Ademimerkeziyetçi yönetim: bk. yerinden yönetim.

Ademi tahsis usulü: Bütçede belirli gelirlerin belirli giderlere ayrılmamasını öngören bütçenin genellik ilkesi uygulama yöntemlerinden biri.

adi akreditif: (common letter of credit) Akreditif açma talimatında belirtilen limitin bir defa kullanılmasıyla sona eren akreditif.

Adi emanet: (ordinary safe custody) Gerçek veya tüzel kişilerin özel yasalar uyarınca hazineye yatırmak zorunda oldukları teminat.

Adi emanet hesabı: (ordinary safe custody account) Gerçek veya tüzel kişilerin özel yasalar uyarınca hazineye yatırmak zorunda oldukları teminat hesabı.

Adi hisse: (ordinary share) Ana sözleşmede yasa ile belirtilen haklardan başka ayrıcalık tanımayan hisse.

Adi hisse senedi: (common stock) Anonim şirket sermayesinin belirli bir kısmını temsil eden, sahibine özel bir öncelik hakkı tanımayan hisse senedi türü.

Adi kefalet: (simple surety) Temerrüde düşülmesi durumunda alacaklıya karşı kefilin sorumlu olduğu kefalet türü.






B

B: Ülkelerin, kurumların ve yatırım araçlarının orta güvenilirlik aralığını gösteren ve derecelendirme kurulu tarafından verilen not. B`nin sayıları arttıkça güvenilirlik derecesi yükselir; işaret değişiklikleri her konum için olumlu veya olumsuz gelişmelere işaret eder (BB, BBB, B+, BB- VB.).

Baç: (Tribute) Zorla alınan para veya haraç.

Baç vergisi: (Tribute tax) Osmanlı İmparatorluğu`nun ilk dönemlerinde transit geçiş yapan gemilerden ve kervanlardan alınan vergi.

Bağımlı değişken: ( Dependent variable, determined variable, explained variable) Fonksiyonel bir ilişkide değeri, bağımsız değişken veya değişkenlerin alacağı değere bağlı olarak belirlenen, etkilenen değişken. krş. bağımlı değişken.

Bağımlılık Kuramları: (Dependency Theories) Büyük ölçüden Latin Amerikalı yapısalcılardan etkilenen, emperyalizmin çevre ekonomilerini aktif bir biçimde geride bıraktığını, kalkınmalarını engellediğini ve sömürdüğünü ileri süren P. Baran, G. Frank, S. Amin, A. Emmanuel, G. Kay ve I. Wallerstein`ın öncülüğünü yaptığı kuramlar.

Bağımlılık Patikası: ( Path depence) 1. Herhangi bir anda verilen iktisadi kararlar kümesinin, bu günkü koşullarda geçerli olmasa bile geçmişte alınan iktisadi kararların etkisiyle biçimlenmesi. 2. (development path dependence, technological path dependence) Herhangi bir dönemde izlenecek kalkınma ve teknoloji politikalarının,geçmişte yaşanan kalkınma sürecinin tarihsel özelliklerinden etkilenerek biçimlenmesi.

Bağımsız değişken: (independent variable, explanatory variable) Fonksiyonel bir ilişkide, aldığı değerlerle bağımlı değişkeni belirleyen, yani etkileyen değişken. krş. bağımlı değişken.

Bağımsız Devletler Topluluğu: (Common wealth of independent States, CIS) Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği`nin 1991 yılında dağılmasından sonra Rusya, Ukrayna, Beyaz Rusya, Moskova, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan`ın katılımıyla kurulan iktisadi işbirliği örgütü.

Bağ-kur: Esnaf ve sanatkarlar ile diğer bağımsız çalışanları kapsamına alan, 1972 yılında 1479 sayılı kanun ile kurulan ve üyelerinin bazı sosyal sigorta hizmetlerinden yararlanmasını sağlayan sosyal güvenlik kuruluşu. [ 2003 yılında sSosyal Güvenlik Kurumu çatısı altına alınmıştır.]

Bağlantılı mallar: ( joint product) Bir üretim sürecinde teknik ve iktisadi nedenlerle birlikte üretilen mallar.

Bağlantısız ülkeler hareketi: ( non-alligned countries movement) Bağlantısız ülkelerin sömürgeciliğin kaldırılması, egemen bir ülkenin içişlerine karışmama, bariş içinde yaşama ve Birleşmiş Milletler`in güçlendirilmesi gibi ilkeler doğrultusunda 1961 yılında oluşturdukları hareket.

Bağlı istem: ( joint demand) Birbirlerinden tamamen farklı olmalarına karşın, bir gereksinimin karşılanmasında birlikte kullanımı zorunlu olan nallara yönelik istem. krş.tamamlayıcı mallar.

Bağlı ortaklık: ( subsidiary) 1. İşletmenin, doğrudan veya dolaylı olarak en az %50 oranında oy hakkına veya en az bu oranda yönetim çoğunluğunu seçme hakkına sahip olduğu ortaklık. 2. Sermayesinin %50`sinden fazlası iktisadi devlet teşekkülüne veya kamu iktisadi kuruluşuna ait olan işletme veya işletmeler topluluğundan oluşan anonim şirketler. krş. Kamu İktisadi Müessesesi.

Baharat yolu: (Spice Road) Hindistan’dan başlayarak İran Körfezi ve Irak üzerinden Suriye limanlarına veya Kızıldeniz yoluyla Süveyş ve Akabe’ye oradan da İskenderiye’ye ulaşan kervan ticaret yolu.

Baker Planı: ( Baker Plan) Uluslararası Para Fonunun 1985 yılında Seul’de yaptığı toplantıda; ABD Hazine Bakanı Baker’in borçlu 15 az gelişmiş ülkeye, piyasa mekanizmasının etkin işleyişini sağlamak koşuluyla sanayileşme ve büyümelerini gerçekleştirmek üzere verilmesini önerdiği 20 milyar dolarlık kredi planı.

Bakışımlı bilgi: ( symmetric information) Piyasada, tarafların aynı bilgiye sahip olması durumu.

Bakışımsız bilgi: (asymmetric information) Piyasada, taraflardan birinin diğerine oranla daha az bilgiye sahip olması durumu.krş. eksik bilgi.

Bakışım varsayımı: ( symetry assumption) Tekelci rekabet piyasasında, bir firmanın fiyat değiştirmesinin etkilerinin tüm firmalara yönelik isteme yayılacağını, çok sayıda firma olması nedeniyle de bu durumun tek bir rakip firma üzerindeki etkisinin gözardı edilebilir olacağını, diğer bir deyişle her firmanın bağımsız davranacağını öngören varsayım.

Balans: ( balance) 1. Bankacılık işlenlerinde günlük aktif ve pasif hesapları dengesi. 2. bk. aktif para kasası.

Balassa Samuelson önermesi: ( Balassa Samuelson theorem) Ülkeler arasında var olan fiyat düzeyleri farkının verimlilik farkından kaynaklandığını ve verimlilik farkının da en çok ticarete konu mallar alanında görüleceğini, ticarete konu olmayan mallardaki verimlilik farkının önemsiz olduğunu bu nedenle göreli satın alma gücü değerdeşliğinin döviz kurlarının belirlenmesini açıklayabileceğini savunan ve B.Balassa ile P. Samuelson tarafından ileri sürülen görüş.

Baltık Birliği: ( Baltic Assembly) Estonya, Litvanya ve Letonya parlementoları arasındaki işbirliğini sağlamaktan sorumlu birlik.

Bankacılık sistemi: ( banking system) Mevduat kabul eden, kredi açan, ulusal ve uluslararası ödemelerde aracılık, para nakli, senet kırılması, emanet kabulü gibi hizmetler sunan, pazarlanabilir taşınır değerler gibi finansal aktifleri elinde tutan ve saymaca para yaratan ticari ve farklı alanlarda uzmanlaşmış bütün bankaların oluşturduğu ağ.

Bankalar arası para piyasası: ( interbank money market) Kısa dönemde likidite fazlası bulunan bankalardan likidite gereksinimi olan bankalara fon akışını sağlayan ve Merkez Bankası’nın aracılık yaptığı para piyasası.

Bankalar Yeminli Murakıpları Kurulu: (Board of Sworn Bank Auditors) Bankalar Yasası’yla diğer yasaların bankalarla ilgili hükümlerinin uygulanmasını ve her türlü bankacılık işleminin denetimiyle, bankaların varlıkları, alacakları, öz kaynakları, borçları, kâr ve zarar hesapları arasındaki ilişki ve dengelerin, finansal yapıyı etkileyen tüm öğelerin tespit ve analiziyle uğraşan, para ve kredi sorunlarıyla ilgili her türlü inceleme ve araştırmayı yapmakla görevli Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumuna bağlı denetim örgütü.

Bankaya hücum: (banking panic) Bir ya da daha fazla bankaya güvenin sarsılması sonucu, mevduat sahiplerinin birdenbire ve aynı anda paralarını geri çekmek için hücum etmesi olayı.

Bankerlik olayı: (bankers’ crisis) Sermaye Piyasası Yasasından önce Türkiye’de 1979 yılında faizlerin piyasada belirlenmeye başlaması ile birlikte yüksek faizle fon toplayan bankerlerin 1982 yılında iflaslarıyla yaşanmış bunalım.

Banko: (banco) 1. Ortaçağ’da kullanılmış bir hesap parası. 2. Lombardiyalı bankerlerin bankacılık işlemlerini yaparken pazaryerine koydukları masa. Bugün de banka şubelerinde mudi ile personel arasındaki masa bu adla anılır.

Bankor: (Bancor) 1944 yılında toplanan Bretton Woods Konferansı’nda; uluslararası ödemelerde kullanılmak üzere Keynes Planı çerçevesinde yaratılması önerilen altın temelinde tanımlanan uluslararası banka parası.

Baring krizi: (the baring crisis) 1890 yılında Arjantin başta olmak üzere Latin Amerika ülkelerinin borçlarını geri ödeyememeleri nedeniyle patlak veren küresel mali kriz.

Barker Raporu: (Barker Report) Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası tarafından James Barker başkanlığında bir gruba Türkiye ekonomisi hakkında hazırlatılan, mali istikrarı, özel kesimin gelişmesine uygun bir ortamın oluşturulmasını ve tarımın gelişmesine özel bir önem verilmesini öneren 1951 yılında yayımlanan rapor.

Basel Komitesi: ( basel commitee) On bir gelişmiş ülke merkez bankası başkasının uluslararası bankacılığa yönelik ulusal politikalardan kaynaklanabilecek tehditleri önlemek amacıyla İsviçre’nin Basel kentinde buluşarak 1975 yılında çok uluslu bankalar arasında ortaya çıkabilecek sorunlara çözüm getirecek düzenli kurallar belirleyen sözleşme ile adını duyuran, sonraki yıllarda banka krizlerinin ortaya çıkmaması için denetleyici ve düzenleyici işlevini banka dışı mali kuruluşları da kapsayacak biçimde genişleten ve bu konuda yeni sözleşmelerin yapılmasını sağlayan komite.

Basit çoğaltan: (simple multiplier, simple multiplier coefficient) Gelir harcama modelinde tüm kalemlerin otonom olduğu varsayımı altında otonom kalemlerin herhangi birinde ortaya çıkan değişmenin reel gayrisafî yurtiçi hasıla üzerinde yarattığı kendisinden daha büyük etkiyi gösteren ve marjinal tasarruf eğiliminin tersine eşit olan katsayı.

Basit faiz: (simple interest) Bir dönem (yıl, ay veya gün) için belirli bir anapara üzerinden hesaplanan faiz.

Basit Usulde vergileme: (simple basis of assessment) Kendi işinde çalışan veya bulunanların, işyeri mülkiyetinin iş sahibine ait olması halinde emsal kira bedeli ya da kiralanması halinde belirli bir tutarı aşmayan, ticari, zirai veya mesleki etkinlikleri dolayısıyla gerçek usûlde gelir vergisine tabi olmayan kişilerin gerçek gelir üzerinden vergilendirilmesi. Türkiye’de 01.01.1999 tarihinden itibaren götürü usûlde vergileme yerine uygulamaya konulmuştur. krş. gerçek usûlde vergileme, götürü usûlde vergileme

Basle Sözleşmesi: ( Basle Concordat) G-10 ülkeleri merkez bankaları arasında işbirliğini geliştirerek, sermaye ölçünlerinde norm birliği sağlamak, rekabet koşullarını oluşturmak, banka şubelerinin yasal statülerini belirlemek ve kara paranın aklanmasını önlemek amacıyla 1988 yılında imzalanan sözleşme.

Bastırılmış enflasyon: ( repressed inflation, suppressed inflation) Ekonominin enflasyon içinde bulunmasına karşın hükümetin fiyatları idari kararlarla belirlemesi ve sıkı para, daraltıcı maliye, gelirler politikası ve tayınlama ile serbest fiyat artışlarına izin vermemesi durumu.

Başabaş değer: (at par, at par value) Hisse senedinin veya tahvilin ilk çıkarıldığında üzerinde yazılı olan değerin piyasa fiyatına eşit olması.

Başabaş faiz oranı: (break even interest rate) Yatırımın marjinal ve ortalama etkenliğinin eşitlendiği ve yatırımın kârlılığının sıfırlandığı piyasa faiz oranı.

Başabaş gelir düzeyi: ( break-even level of income) Keynesyen gelir harcama modelinde tüketim harcamalarının gelire eşit olduğu durum.

Başabaş noktası: (break even point) Toplam maliyet ile toplam gelirin birbirine eşitlendiği ve aşırı (normalüstü) kârın olmadığı üretim düzeyi.

Bayes önermesi: (Bayes theorem) Tümden gelimci bir mantıkla sonuçları belli olan bir olayın nedenlerinin olasılıklara dayanarak sıralanması.

BB çizelgesi: (BB Schedule) Belli gelir vergisi oranında, kamu harcaması düzeyinde ve net otonom vergi miktarında hükümet bütçesinin dengede olduğu tüm gerçek (reel) gelir ve fiyat düzeyi bileşimleri.

B birimi: (B-unit, Barclays unit) Barclays Bankası tarafından 1974 yılında oluşturulan Sterlin, Frank, Alman Markı ve İsviçre Frankı’nı eşit oranda içeren sepet para.

B cetveli: Genel ve katma bütçeli kuruluşların bütçe yasasında hükme bağlanan devlet gelirleri bütçesini gösteren cetvel.

Bebek endüstri savı: (infant industry argument) Yeni kurulan sanayilerin uluslararası rekabet gücü kazanıncaya kadar kotalar, yüksek gümrük vergileri vb. dış ticaret politikası araçlarıyla korunması gerektiğini ileri süren F. List tarafından geliştirilmiş görüş.

Bedelli hisse senedi: (paidup) Sermaye artırımına giden bir anonim şirketin hissedarlara nominal değeri üzerinden satışını teklif ettiği hisse senetleri.

Bedelsiz dış alım: ( import without returns, imports with waiver) Karşılığında döviz ödenmeksizin, ticari veya ticari olmayan amaçlarla malların yurtdışından getirilmesi.

Bedelsiz dış satım: ( export without returns) Döviz getirisi olmaksızın, ticari veya ticari olmayan amaçlarla malların yurtdışına çıkarılması.

Bedelsiz hisse senedi: (bonus stock) Yedek akçe, dağıtılmamış kâr, yeniden değerleme değer artış fonu, taşınmazların satış kârları ve ortaklıklardaki değer artışının sermayeye eklenmesi karşılığında çıkarılan hisse senetleri.

Bedelsiz sermaye artırımı: (capital increase through bonus issues) Yedek akçe, dağıtılmamış kar, yeniden değerleme değer artış fonu, taşınmazların satış kârları ve ortaklıklardaki değer artışının sermayeye eklenmesi.





C

D

E

F

G

H

I

İ

J

K

L

M

N

O

Ö

P

R

S

T

U

Ü

V

Y

Z

Reklam