F5: YENİLENEN EKONOMİ

…Pahom gözü doymak bilmeyen, toprağın hep daha fazlasını ve daha verimlisini arzulayan bir Rus çiftçisidir. Pahom her ne kadar kazanırsa kazansın, her ne kadar toprağı olursa olsun yeri hep kendisine dar gelmektedir ve komşularıyla anlaşamamaktadır. Toprağını çoğaltmak için sürekli biriktiren, krediyle mahsul eken bu çiftçi köyde kendisinden başka zengin olanları da kabullenememektedir. Başka köylerde daha ucuza ve daha geniş topraklar araştırır, bulunca da elinde avucunda ne varsa satıp o köye yerleşmektedir.

Pahom en son gittiği köyde de bir köylüye rastlamıştı. Köylü beş yüz desyatin toprak satın almış, ama işleri bozulup iflas durumuna gelince toprağını ucuza satmak istemişti. Pahom adamla sıkı bir pazarlığa girişti, oradan girdi buradan çıktı, sonunda bin beş yüz rubleye anlaştı, paranın yarısını sonra verecekti. Her konuda anlaşmışlardı, ama o sırada yoldan geçen bir tüccar atına yem vermek için Pahom’a uğradı. Çay içip sohbet ettiler. Tüccar uzak Başkurt yurdundan geldiğini söyledi. Orada Başkurtlardan beş bin desyatin toprak aldığını anlattı. Sadece bin ruble ödemişti. Pahom sorup soruşturmaya başladı. Adam anlattı. Bin ruble karşılığında beş bin desyatin toprağı duyan hırslı çiftçi Pahom hiç vakit kaybetmeden Başkurtlar köyüne doğru yola koyuldu. Köylülere yaranmak için yanında bolca hediyeler, yiyecekler, içecekler götüren Pahom, Başkurtlular tarafından sevgiyle karşılandı. En sonunda köy reisiyle görüşen çiftçi, yörenin toprağını beğendiğini ve satın almak istediğini söyledi. Reiste kendisine cömertliliğinin karşılığı olarak istediği kadar yere sahip olabilirsin diye karşılık verdi. Pahom bunu duyunca mutluluktan neredeyse havalara uçacaktı. Ancak reisin bir şartı vardı. Pahom’un gün doğumundan gün batımına kadar çevresinde yürüyerek dolaştığı yerler onun olacaktı. Her yeri dolaşırsa her yer onun olabilirdi fakat aynı zamanda gün batımında dolaşmaya başladığı yere geri dönmüş olmalıydı.

Ertesi sabah Pahom köylülerin gözcülüğünde, yanına biraz ekmek biraz su alarak tarlayı dolaşmaya başladı. Ne çok hızlı ne de çok yavaş gidiyordu. Ara ara geçtiği yerlere de işaret bırakıyordu. Zaman zaman arkasına bakarak ne kadar yol kat ettiğini anlamaya çalışan çiftçi dönmek için gözünde bir hedef belirliyor ancak hedefe geldiğinde ileride daha sulak alanlar görünce hedefini geçiyordu.

Gün epey geçmeye başlamıştı. Pahom yetişemeyeceğini düşünerek geri dönmeye karar verdi. Arazisinin yamuk olmasını göze alarak eğri bir şekilde geri dönmeye başladı. Gün batmaya doğru giderken  Pahom’un içini yetişememe korkusu sardı. Kendi kendisine “Bu kadar gitmemeliydim.” diye sitem ediyordu. Güneş Pahom’un bulunduğu noktada yavaş yavaş batmaya başlamıştı ama köylülerin olduğu noktada batmasına biraz daha vardı. Pahom tüm gücüyle koşuyordu. Adeta Güneş ile yarışıyordu. Bacaklarını da hissetmemeye başlamıştı. Köylülerin sesi duyuluyordu. “Koş hadi! Çok toprağın olacak.” Hırslı çiftçi iyice yaklaşmıştı ama artık gözü neredeyse görmez, bacakları da gitmez olmuştu. Bitiş noktasına az bir mesafe kala yere yığıldı kaldı. Kahyası yanına gitti. Pahom ölmüştü. Hemen oracıkta bir mezar kazdı. Üç arşın toprak Pahom’a yetmişti.

Lev Nikolayeviç Tolstoy / İnsan Neyle Yaşar? / İnsana Ne Kadar Toprak Gerekir?

Antalya / Finike’de yer alan taşocaklarının yalnızca birkaçı…

Bu hikayede Pahom aslında tüm insanlığın genel bir özeti. Biz insanlar mülkiyet kavramının hayatımızda yer etmesinden bu yana hep elimizdekinden daha fazlasını arzuladık ve bunun için çalıştık. Çalışmalarımız da sadece bedeni mücadelelerden ibaret kalmadı, insanların nasıl daha fazla varlık sahibi olacağı, ülke ekonomilerinin her yıl nasıl büyüyeceği konularında kafa yorduk, çeşitli iktisat teorileri ve uygulamaları oluşturduk. Bizim bu hep daha fazlasını isteme arzumuz kimi zaman insan canıyla (Pahom’da olduğu gibi), kimi zaman toplumsal sağlıkla (COVID-19 gibi), kimi zaman da adaletsizlikle sonuçlandı. Canlı şahitliğini yaptığımız sonuçlardan biri olan Koronavirüs salgınında da oluşturduğumuz teori ve öğretilerin bu gibi durumlara ne kadar hazırlıksız olduğunu fark ettik. İçinde bulunduğumuz kâr ve büyüme odaklı sistemin durmasıyla birikimi olmayan ve gelirsiz kalan insanların yaşamlarını sürdürebilmeleri için Keynezyenvari sosyal ağırlıklı politikalar uygulamaya başladık. Ancak dünyadaki bu politik değişim sadece bu uygulamalarla sınırlı kalmamalı. Çok uzun yıllardan bu yana kabul ettiğimiz pragmatist, akılcı, ekonomik birey anlayışımızdan uzaklaşmamız gerekiyor. Bizler alacağımız kararlarda yalnızca ekonomik verileri ve sonuçları dikkate almamalıyız. Sonsuz ihtiyaçlarımız için sınırlı kaynakları tüketmemeliyiz. Örneğin enerjide kaynağımız yenilenebilir enerji kaynakları olmalı. Abartılı bir şekilde bu zamana kadar tükettiğimiz petrol, doğal gaz ve madenler gibi tükenen yer altı kaynaklarımız sadece kendi kuşağımıza değil gelecek kuşaklar için adaletsizlik yaratıyor. Bizim sömürdüğümüz yer altı kaynaklarıyla orman, nehir, göl gibi estetik güzelliklerde barındıran yer üstü kaynaklarımızın birçoğundan gelecek nesiller faydalanamayacak.

Trabzon / Uzungöl…

Özetle geçirmekte olduğumuz salgın sürecinden dersler çıkarmalı ve bundan sonraki kararlarımızdaki tek ölçütü maliyet yapmamalıyız. Daha fazla büyümek, kâr etmek için ormanları kesmemeli, termik santrallerle havayı kirletmemeli, bahçelerimizi kesip bina dikmemeliyiz. Bu kararları bireyler olarak veremiyorsak devletler bu konuda teşvikler, yasaklamalar ve çeşitli regülasyonlar yapmalı. Topladığımız emisyon vergileri doğal kaynaklarımızı ve güzelliklerimizi geri getirmiyor, geleceğe yaşanılabilir bir Dünya bırakmıyor.

Bizim bu yaptıklarımız ekonomik olarak kâr olabilir. Ancak dini olarak kul hakkı, hukuki olarak hak gaspı, insani olarak adaletsizliktir.

Sonumuz Pahom gibi olmasın…

Reklam

F5: YENİLENEN EKONOMİ’ için 4 yanıt

  1. Pahom ve ötesi, bu dünyadan göçüp gidenlerden hiç mi ders almazlar. Daha önce okumuştum Panom’u o zaman da çok kızmıştım hatta öfke duydum. Türkiye gerçeği ile sentez yapmamıştım. Meğer ne çok Panom’larımız varmış !!!

    Liked by 1 kişi

    1. Kızmakta haklısınız ama belkide Pahomvari düşünce insanın doğasında vardır. Önemli olan bunu kontrol altında tutabilmek. Ayrıca maalesef bu durum Türkiye ile sınırlı değil, tam aksine küresel bir sorun.

      Beğen

Yorumlar kapatıldı.