Ferrari marka arabanızla yolda 80 km/h ile yolculuk ettiğinizi düşünün. İstediğiniz an gaza basıp 280-300 km/h kadar çıkabilirsiniz. Buradaki gaz sizin paranızdır, paranız çoksa düşünmeden basar gidersiniz.
Ekonomide de insanlar zaman zaman kar hırsıyla davranıp, spekülatif davranışlarla yatırım ve tüketim yaparlar. Bilgisizce ve öngörüsüz yapılan bu davranışlarla, ülke ekonomisi ve tüketiciler serseri kurşun gibi bir o yana bir bu yana doğru savrulurlar.
Tarihte bu tarz davranışlardan kaynaklanan yüzlerce, binlerce kriz mevcuttur. Fakat 20. yüzyılın ilk yarılarında Amerika’da öyle bir kriz yaşanmıştır ki; New York gökdelenlerinden insan yağmıştır (yani intihar etmiş). Bu Krizin adı: 1929 Dünya Büyük Buhranıdır.

Tüm dünyayı etkileyen bir dünya savaşının ardından tüm Avrupa Ekonomilerinde bir durgunluk yaşanmıştır. Amerika Birleşik Devletleri ise savaştan hiç olmadığı kadar güçlü çıkmıştır. 19. yüzyılda Avrupa Kapitalizmi’nin gelişimine hizmet etmiş olan ABD, şimdi Avrupa için olumsuz etkiler yaratmaktaydı. Çünkü savaşı finanse etmek için karşılıksız para basan Avrupa; bu uygulamayla enflasyona sebep olmuş, yatırımcılar altın karşılığı para basan ABD’ye paralarını göndermişlerdir.
ABD’nin bu gelişimi New York’un dünya finans merkezi unvanını Londra’nın elinden almasına neden oldu. Bu dönemde dünyadaki altın servetinin aşağı yukarı yüzde 40’ı ABD’de toplanmıştır.
1920’li yıllar Amerikan Ekonomisi için ufak bir kaç kriz dışında gayet güzeldi. Savaş sonrası biriken servet müthiş bir ekonomik sıçramaya yol açtı. Dünya borsalarında Amerikan Şirketlerin değeri günden güne artış kaydetmekteydi.
Amerika’da değerler şişmeye, balonlar oluşmaya başladı. Borsada değerler astronomik hızlarla yükseldi. Herkes varını yoğunu bu alanlara yatırmaya başladı. Hükümetler altın girişini özendirmek için altın standardını sürdürdüler ve deflasyonist politikalar izlediler.
1929 yazının sonlarında, Avrupa zaten durgunluğun gerginliğini hissediyordu. Yurt dışındaki Amerikan yatırımları ve hatta Amerikan ekonomisi büyümeyi bıraktı. ABD, gayri safi milli hasıla 1929 birinci çeyreğinde zirveye ulaştı, ardından kademeli olarak azaldı; ABD’de otomobil üretimi Mart ayında 622.000 araçtan Eylül ayında 416.000’e düştü. Avrupa’da, İngiltere, Almanya ve İtalya zaten bir depresyonun çırpınıyordu. Ancak, tüm zamanların en yüksek seviyesindeki hisse senedi fiyatları ile Amerikalı yatırımcılar ve kamu görevlileri bu rahatsız edici işaretlere dikkat etmediler.

24 Ekim 1929 Amerikan mali tarihinde, Kara Perşembe olarak geçen seansta; borsada satış dalgasına, hisse senedi fiyatlarının düşmesine ve milyonlarca dolarlık hayali kâğıt değerlerin elimine edilmesine neden oldu. (29 Ekim satış dalgası Kara Salı). 3 Eylül’de (1926 = 100) 381’e yükselen hisse senedi fiyatları endeksi 13 Kasım’da 198’e düştü ve düşmeye devam etti. Bankalar kredi çağırdı ve daha fazla yatırımcıyı, getirecekleri fiyat için piyasaya stoklarını atmaya zorladı. Avrupa’da yatırım yapmış olan Amerikalılar, yeni yatırımlar yapmaktan vazgeçti ve fonları geri göndermek için mevcut varlıkları sattı. 1930 boyunca, sermayenin Avrupa’dan çekilmesi devam etti ve tüm finansal sisteme dayanılmaz bir baskı uyguladı. Finansal piyasalar istikrar kazandı, ancak emtia fiyatları düşük ve düşerek Arjantin ve Avustralya gibi üreticilere baskı yaptı.
Borsa çöküşü, ABD’de ve Avrupa’da daha önce başlamış olan depresyonun nedeni değildi, ancak depresyonun devam ettiğini gösteren açık bir sinyaldi. ABD’de aylık otomobil üretimi Aralık ayında 92.500’e geriledi ve Almanya’da işsizlik 2 milyona yükseldi. 1931’in ilk çeyreğine göre, toplam dış ticaret, 1929 yılının karşılaştırılabilir döneminde değerinin üçte ikisinden az düşmüştü.
Büyük Buhranın birçok nedeni var. Bunların en önemlileri şöyle sıralanabilir:
(1) ABD’de üretimin sayılı holdingin elinde toplanmış olması ciddi sorunlar yaratmıştır. Bunlardan birkaç tanesinin bunalıma girmesi genel bir krize yol açabilecek ortamı yaratacak durumdaydı.
(2) Bankalarla ilgili bugünkü gibi kapsamlı kurallar, denetim mekanizmaları ve mevduat sigortası sistemi mevcut değildi.
(3) Ekonomi politikası bugün klasik ekonomi politikası olarak adlandırılan ve ekonomiye devlet müdahalesi yapılmaması esasına dayanan yöntemle yürütülüyor, ekonomideki bozulmaya karşın altın standardına ve para basmamaya dayalı politika sürdürülüyordu

Depresyonun kesin nedeni (veya nedenleri) ne olursa olsun, şiddetinin ve uzunluğunun nedenleri hakkında daha genel bir anlaşma vardır. İngiltere ve ABD’nin göreceli durumları ve politikaları ile ilgilidir. Savaştan önce Büyük Britanya, dünyanın önde gelen ticari, finansal ve (on dokuzuncu yüzyılın sonlarına kadar) sanayi ülkesi, dünya ekonomisini dengelemede kilit bir rol oynamıştı. Serbest ticaret politikası, dünyanın her yerindeki malların her zaman orada bir pazar bulabileceği anlamına geliyordu. Büyük dış yatırımları, ülkelerinin ödemelerini dengelemek için kaynakları elde etmeleri için ticaret dengesinde büyük açıklar olmasını sağlamıştır.
Altın standardına uyumu, Londra’nın bir para piyasası olarak öncülüğüyle birlikte, geçici ödemeler dengesi sorunları olan ülkelerin döviz faturalarını veya diğer ticari belgeleri indirerek rahatlama sağladıkları anlamına geliyordu. Savaştan sonra, Britanya artık böyle bir liderliği kullanamadı. 1931 yılına kadar tam olarak açık olmasada Birleşik Devletler, dünyanın baskın ekonomisiydi. Göç politikası, para politikası ve uluslararası işbirliğine yönelik tutumu, ticaretiyle örneklendiği gibi, lider rolünü kabul etmek konusunda isteksizdi. Birleşik Devletler hem 1920’lerde hem de özellikle 1929-1933 arasındaki önemli yıllarda daha açık politikalar izleseydi, bu depresyon kesinlikle daha yumuşak(ılımlı) ve daha kısa olurdu.
1929 Dünya ekonomik krizi, kapitalist sistemin karşılaştığı en büyük krizdir. Milyonlarca insan işini kaybetmiş, ülkelerin milli gelirleri gerilemiş, ekonomiler küçülmüş, karşılıklı ticaret büyük ölçüde sekteye uğramıştır. Pek çok ülke altın ve döviz rezervlerini koruyabilmek için ithalat kısıtlamalarına ve paralarını devalüe etmeye yönelmişlerdir. Bazı ülkeler yabancı parayla işlem yapılmasını yasaklamışlardır. Sonuçta uluslararası ticaret hızla daralmış, istihdam ve yaşam standartları düşmeye başlamıştır.
Dünya ekonomisinin bu büyük bunalımdan çıkışı büyük ölçüde İngiliz iktisatçı John Maynard Keynes’in formüle ettiği devlet müdahaleleri yoluyla olmuştur. Keynes 1936 yılında yayımladığı Genel Teori (İstihdam, Faiz ve Para Genel Teorisi) adlı kitabında, sonradan Keynesyen ekonomi ya da karma ekonomi adıyla anılacak olan devlet müdahalelerinin formülünü ortaya koymuştur. Deflasyonist bir gelişmeden depresyona geçen kapitalist dünya ülkeleri ekonomiye devlet müdahalesi yapmak suretiyle ekonomilerini canlandırmıştır.
Kaynakça
Cameron Rondo, a Concise Economic History of World, 4th Edition, Oxford University Press, Oxford
Eğilmez Mahfi, Küresel Finans Krizi, Remzi Kitabevi, İstanbul
Eğilmez Mahfi, Kapitalizm ve Üç Büyük Krizi, mahfiegilmez.com
Galbraith John Kenneth, Büyük Kriz 1929, Pegasus Yayınları, 2.Basım
Ölmezoğulları Nalan, İktisadi Sistemler, Ekin Yayınları, Bursa
Bu adam benim ilk okul arkadaşım be. Kardeşim ne kadar bu konuya ilgisizsem bir o kadar hiç sıkılmadan okudum. Bu konuya ilgin ,potansiyelin olduğu aşikar bırakma bu yolu.. yazılarını takipteyim 🙂
BeğenLiked by 1 kişi